Her yıl 23 Nisan geldiğinde hepimizin içini bir sevinç kaplar. Renkli törenler, çocukların neşesi, okul bahçelerinde yankılanan şarkılar… Ama bu özel gün sadece çocuklara armağan edilmiş bir bayram değil; aynı zamanda milletin kendi kaderine sahip çıktığı bir dönüm noktasıdır.
Tarihe dönüp baktığımızda, Türklerin devlet ve yönetim anlayışında meclis kültürünün çok eskilere dayandığını görürüz. Orta Asya’daki kurultaylardan Osmanlı’daki Meclis-i Mebusan’a kadar uzanan bu gelenek, nihayet 23 Nisan 1920’de Ankara’da yepyeni bir boyuta taşındı. O gün, işgal altındaki bir ülkede, halkın temsilcileri dualar eşliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açtı. Başlarında Mustafa Kemal Paşa vardı. Halk, artık kendi geleceğini kendisi belirleyecekti.
Ancak 23 Nisan sadece siyasi bir kazanımın tarihi değildir. Atatürk, bu önemli günü çocuklara armağan ederek çok daha derin bir mesaj vermiştir: “Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar.” Bu anlayış, sadece güzel bir söz değil, aynı zamanda bir devlet felsefesidir. Çünkü geleceğin güvencesi, bugün sevgiyle büyütülen çocuklardır.
Atatürk’ün desteğiyle 1921’de kurulan Himaye-i Etfal Cemiyeti, yetim çocuklara sahip çıkarken, 1927’den itibaren “Çocuk Bayramı” etkinlikleri düzenlenmeye başlanmıştı. Böylece 23 Nisan, bir meclis açılışından çıkıp çocukların gülümsemesiyle anlam kazanan bir bayrama dönüştü. 1981’de de resmi olarak "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" adını aldı.
Bugün sokaklarda neşeyle yürüyen çocuklara bakarken, bir asır önce kurulan o meclisi; dualarla, umutlarla, mücadeleyle atılan o ilk adımları hatırlamak gerekir. Çünkü bu bayram sadece geçmişin anısı değil, geleceğe yazılmış bir umut mektubudur.
Nice 23 Nisanlara…
Bu yazı 47 defa okunmuştur.