Bugun...


Musa Göçer

facebook-paylas
KATİL İÇERDE
Tarih: 25-04-2024 11:26:00 Güncelleme: 25-04-2024 20:25:00


Başlık polisiye bir roman adı gibi gelse de. Değil.

Tamamen sosyolojik ve hemen her birinizin hayatında var olan bir katilden bahsedeceğiz bu yazıda. Abarttığımı düşünenler çok olacaktır. Abartıyor olmayı çok isterdim.

Geleceğimizi yakan ateşin karşısına ailece kurulmuş patlamış mısır geveleyip çay yudumlayarak,  kendi çocuklarımızın nasıl ruhsuzlaştırdığımızı, geleceğimizi nasıl yok ettiğimizi izliyoruz. Konuyu araştırmadan önce bu cümleyle karşılaşsam bende sizinle aynı tepkiyi gösterirdim.

-“Hadi canım sende!  Yazar müsveddesi o kadar da değil.”

O kadar. Bütün samimiyetimle söylüyorum o kadar ve dahi fazlası var eksiği yok.

Her günümüze bir kaç dizi, birçok kahraman, birçok afili yaşam sirayet etmiş durumda. Hepimizin birer kahramanı, aşık olduğu biri, hayranlıkla izlediği bir soytarısı var. Kilitleniyoruz o dizi başlayınca. Kopuyoruz. Kendimiz koptuğumuz gibi çocuklarımızın da koptuğunu kendilerini o salak karakterlerin (karaktersizlerin) yerine koyduklarını onlara özendiklerini fark etmiyoruz bile. Çünkü kendimiz bile sarhoşuz. Bozuk sosyal yaşamlar, sıkıntılı aile ilişkileri, ucuz aşklar, sahte vatanperverlikler, aslı astarı olmayan tarihi empozeler. Çalmanın haklı olduğu, öldürmenin gerektiğinde /ki şartlar çok uygunmuş /mübah mış/  olduğu bilinçaltı saldırıların farkında bile değiliz. Abartılı lüks hayatların, devlete ait kültür miraslarında, yalılarda, saraylarda sanki birileri yaşıyormuş da biz orada neden yaşayamıyoruz soruları. Kötü babalar, alkolik insanlar, sapık yaratıklı ağabeyler, amcalar. Liste uzayıp gidiyor. Her gün bunları izliyor bunlarla hem kendimizi hem çocuklarımızı büyütüyoruz. Böylece gittikçe büyüyen tedavisi mümkün olmayan bir hastalığın kollarına koşuyoruz. Sonra da kalkmış sosyal problemlerden, çocuk istismarından, uyuşturucu yaşının bilmem kaça düştüğünden, saygının ve sevginin azaldığından bahsediyoruz.

Son bilgilere göre muhterem dizilerimiz kendi ülkemizin dışında yüz yirmi ülkeye satılıyormuş. Şöyle bir baktım dünyada yüz yirmi ülkeye sattığımız başka hiçbir üretim, teknolojik alet vs. bulamadım. Sinemada, tiyatroda, müzikte, heykelde, okuma oranında, hep ya sonda ya da sondan bir öndeyken bu alanda dünya ikincisi olmamız beni çok düşündürdü. Sizce de burada bir sıkıntı yok mu?

Bu dizilerin psikolojik, tıbbi ve buna benzer birtakım yarattığı sıkıntıları konu alan makalelere baktım. Karşılaştığım sonuç beni korkuttu. Serdar Demirel isimli bir yazar “düşman işgal etseydi bu diziler kadar zarar vermezdi” demiş. Düşününce bizler görünen düşmana fiili savaşa karşı tecrübeli bir milletiz. Sanırım öyle olsa mücadelemiz daha kolay olurdu.

Bu dizilerle büyüyen çocukların başkalarının çektikleri acıya duyarsızlaştığı, çevrelerinde yaşanan olaylara karşı bir korku besledikleri, saldırgan oldukları ve bir takım hem kendilerine hem karşılarında ki insanlara zarar verme eğilimine girdikleri bilimsel olarak saptanmış gözlemlenmiş. Çocukların sürekli ekran karşısında olmalarından dolayı kilo sorunu yaşadıkları obez oldukları gözlemlenmiş. İki yaş altında ki çocuklarda geç konuşma kekemelik sıkıntıları doğurduğu tespit edilmiş. İletişim kurma güçlüğü çeken asosyal çocuklar yetişmesine sebep olmuş. Beynin sinaptik bağlantılarını öldürdüğü tespit edilmiş.

Konunun dağıldığının farkındayım sizi sadece bu konu üzerine küçük bir araştırma yapmaya davet ediyorum.  O vakit geleceğimizi bu işgalden kurtaralım diyecek siniz. . Bütün dizileri ve kahramanlarını bilen, her mahallede bir kabadayı, her semtte bir Polat Alemdar yaratmalarını engelleyerek, her mahallede bir şairimiz, bir tiyatrocumuz, bir kemancımız, bir milli sporcumuz olmasını sağlayalım. O salak karakterlere değil, Atatürk gibi kahramanları bilen okuyan onlardan beslenen, Ahmet Arif gibi şiir yazan, Reşat Nuri gibi romancı olmayı hedefleyen. İlber Ortaylı gibi tarihçi olmayı kafasına yerleştiren. Fazıl Say gibi müziğe aşık, iyi bir ressam iyi bir heykel traş olmayı kendine düstur edinen gençler yetiştirelim. Geleceğimizi karartmadan bir güzellik yapıp o salak kutuyu salak kahramanları ile biz karartalım. Onların reyting sevdasına verecek ne geleceğimiz ne gençlerimiz ne de dünyamız var. Kolay yoldan zengin olmayı, emek vermeden sahip olmayı, aşkı üç günlük sanan zihniyeti ezelim.

Unutmayalım ki batı ülkeleri bile şu anda içine düştükleri sosyal buhranı aşmanın yolunu aile mevhumunu yeniden canlandırıp yeşertmekten geçtiğini anlamış ve konu üzerinde çeşitli teşviklere desteklere ve eğitimlere yer vermiş durumda.

Birileri çok para kazanacak diye çocuklarımızı zehirleme hakkına sahip değiller. O saçma sapan yalan yanlış hayatlarını ve bilinçaltı saldırılarını alıp bizden uzakta oynasınlar. Kaldı ki çoğu buhranlı hayat yaşıyor, yılda birkaç kez boşanıyor, intihar ediyor ya da birbirlerine saldırıyorlar.

Buyurun o salak dizileri kapatıp çocuklarımızı bir sahafa, bir tiyatro oyununa, bir şiir dinletisine götürelim. Onları fidan dikme etkinliklerine, doğa yürüyüşlerine, spor salonlarına kayıt edelim. Ayakta durmakta zorlanan bir çok müzik evimizin birine götürüp bir enstrüman çalmalarını sağlayalım.

Çocuklarımızın ölüm fragmanlarını izlemeyelim.

Bu çürümeye, bilinçli çürütülmeye dur diyelim.

Katil İçerde. Bilin istedim.



Bu yazı 466 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
GAZETEMİZ

Henüz anket oluşturulmamış.
GÜNLÜK BURÇ
nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI